Ormancılığın Türk ve İslam Alemindeki Gelişim Süreci

ANASAYFA - BLOG - Ormancılığın Türk ve İslam Alemindeki Gelişim Süreci
GERİ DÖN
B L O G
05.01.2022

Geçmişten Günümüze Türk Ormancılığı

Binlerce yıllık Türk tarihi, büyük bir kültürü de günümüze kadar taşımıştır. Türkler tarih boyunca farklı coğrafyalarda yaşamış, inanç, gelenek ve görenekleriyle diğer milletlere de örnek olmuşlardır. Türklerin folklorik araştırmalarında, hikayelerinde, efsanelerinde ağaç önemli bir yer tutar. Ağaç ve ağaç çeşitleri özellikle kayın ağacı, çınar ağacı,  çam, servi gibi ağaçlar en büyük ve ulu ağaç kategorisine dahil edilmiş ve Tanrı’ya ulaşmada bir vasıta olarak görülmüştür. Türk inanç sisteminde türeyiş, beslenme destanları ile Tanrı’ya ulaşma, şifa bulma vesilesi olarak şaman ve kam denilen tıp uzmanları diyebileceğimiz kişilerce uygulama alanı olmuştur. Ağaç ile insan arasındaki ilişki zamanla mistik bir yapıya bünmüştür. Semavi dinlerde ve pagan inancındaki mistik inanç sisteminin temelinde ağaç yer alır. Kur’an-ı Kerim’deki kutsal metinlerde Tuğba ağacı geçmektedir. Türk kültüründe de ağaç kutsal sayılmış ve özel günlerde Tanrı’ya dileklerde bulunulmuş, kurbanlar kesilmiş ve dini törenler yapılmıştır.

Türkler tarih boyunca Altaylar’dan Sibirya’ya kadar çeşitli coğrafyalarda devlet kurmuşlardır.  Türklere vatan olan coğrafyalarda orman, Türk Milletinin hem geçim kaynağı avcı - göçebe olan Türk toplulukları arasında hem de beslenme ve tüketim ihtiyaçlarını karşıladıkları yerdir. Türk tarihine bakıldığında “Ötüken- Yış” da denilen ve “Kutlu mekan” anlamına gelen Ötüken Ormanı, Göktürk Kitabeleri’nde de yer almakla birlikte ormana kutsal bir aidiyet yüklenmiştir. Tarih boyunca bin bir canlıyı içinde barındıran kurdun kuşun yuvası diyebileceğimiz ormanlar, sanayileşme ile birlikte enerji ve hammadde kaynağı olarak kullanılmıştır. Bu sebeplerle de ormancılık alanında çalışmalar ve ilgiler artmıştır. Tarihi süreç içerisinde hem Dünya’da hem de Osmanlı Devleti'nde orman alanında bir takım kanunlar ortaya konulmuştur.


Dünya genelindeki ilk orman okulu, 17 Kasım 1857 de L. Tassy Tarafından İstanbul'da kurulmuş  ve ormancılık eğitim ve öğretimine başlamıştır. Öğrenim dili Fransızca olan orman okulu, Tassy’nin 1862’de Türkiye'den ayrılmasıyla kapanmıştır. 1866 yılında tekrar ülkeye çağrılan Tassy ile okul yeniden açılmış ve 1875'te Orman ve Maden Okulları olarak birleştirilmiştir. Daha sonra ise Halkalı Ziraat Mektebi ailesine bağlanan okul 1934'te ise Orman Fakültesi olarak Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne bağlanmıştır. Bu köklerden gelen ve bugün sayıları gittikçe artan Orman Fakülteleri, ormancılık alanında çeşitli çalışmalara halen devam etmektedirler. Ülkemizde hâlihazırda, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Orman ile ilgili her türlü konuda yasa çalışmaları yapmaktadır.

1956 senesi Modern Türk ormancının başlangıcı kabul edilir. Bu bağlamda orman köylüsünün desteklenmesi, ormancılık ve yasalar, yakacak odun üretim ve kullanımının düzenlenmesi gibi konularda yapılan çalışmalar önemlidir. Ayrıca ormancılığa dair ilk düzenlemeler (Ferman, talimat) 1860- 1869 Orman Nizamnamesi ile belirlenmiştir.

 

Azalan Ormanlar, Geleceğimize Tehdittir!

Anadolu ormanlarla kaplı Ata yurdu iken bugün ormanlarımızın giderek azaldığını görmekteyiz. Tarihte Yıldırım Beyazıt ile Timur ordularının Ankara'da karşılaştıklarında Timur'un fil ordusunun ormanlık alanda yürüyemediğinden bahsedilmektedir. Oysaki bugünkü Ankara'da orman varlığı dikkate değer şekilde azalmıştır. Bunun nedenleri arasında plansız şehirleşme ve betonlaşma gelmektedir. Dünya’ya bakıldığında da benzer sorunlar görülebilmektedir.

Ağaçlandırma ve fidan dikme çalışmalarına rağmen Türkiye'de ormanlarımızın giderek azaldığı bir gerçektir. Köyden kente göçün çok olması, ekilmeyen arazilerin orman alanı haline gelmesi buna bağlı olarak yakacak olarak kırsal alanda ormanların daha az tüketilmesi ile hayvanların ormana zarar vermemesi gibi nedenlerden dolayı orman alanları kırsal alanlarda daha yoğundur. Buna karşın kentleşmenin ve nüfus yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde, orman popülasyonu giderek azalmaktadır. Artan nüfus ve şehirleşme, orman alanlarının imara açık hale getirilmesine neden olmuş bu da orman miktarını azaltmıştır.

2003 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı'nın kuruluşu bugünkü adıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı adıyla değiştirilmiş olup, bu bakanlık Orman ve yan alanlardaki çalışmalara devam etmektedir. Bunun yanı sıra Orman Genel Müdürlüğü, okullarımızda yaygın olarak kutlanan Orman Haftası kapsamında okullarda çocuklarda ve gençlerde bilinç uyandırmak adına ağaçlandırma çalışmaları yapmaktadırlar.

 

Ormansızlık Felaketlere Davetiye Çıkarır

Son yıllarda her alanda olduğu gibi tüketim çılgınlığının sonucu olarak da görebildiğimiz iklim değişikliği, tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemizi de derinden etkilemektedir. Bilinçsiz, düzensiz, plansız yapılan tüketimler ve sürekli olarak orman kaynaklarından faydalanmak dünya üzerindeki biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olmuştur. Bunun yanında sel, heyelan, toprak erozyonu gibi doğal afetlere de davetiye çıkarılmıştır.

BM Teşkilatı “doğal değerlerin ve kirliliğin sınır tanımazlığına karşın, ormanların verdikleri ile insanoğlunun onu korumak ve geliştirmek için yaptıklarını”  ciddi olarak ortaya koymuştur. Bu detaylı ve yerinde tespitler, ülkemizde de ormancılık ve orman kaynaklarının korunması ile geliştirilmesine ve de kalkınmaya yönelik bir vizyona yol açmalıdır.

Orman ile ilgili şu sözleri de sizinle paylaşmak isteriz.

- Ormansız yurt vatan değildir.
- Ormanlar milli servettir.
- Orman, orman içinde büyür.
- Yol rehbersiz; dağ ormansız olmaz.
- Orman tarımın sigortasıdır.

Orman Bilincinin Arttırılması İçin Neler Yapılabilir?

Ormanların bilinir bilinmez binlerce değeri vardır. Bu değeri bilmek, bilinmeyen değerlerini keşfetmek gelecek nesillerin araştırma yapmalarına imkân sağlamak adına Milli Park ve Tabiat Parkı gibi alanlar oluşturulmuştur. Bu isimlerle korunmaya alınan sahalar biyolojik çeşitliliği de korumak amacıyla değerlendirilmektedir. Ormanlarımızın doğaya ve ekonomimize katkısı yadsınamaz. Sağlık ve bol oksijen kaynağı olan ormanlarımız nefes almamız için en önemli unsurdur. “Ağaca beşikten mezara kadar muhtacız”  noktasından hareketle ağacın ormanın bir parçası, ormanın da  hayatımızın vazgeçilmezi olduğunu artık anlamalıyız.

Ormancılığın “işletme ya da ticaret” amacı dışında da hayatımızın önemli bir parçası olduğunu genç nesillere aktarmak gerekmektedir.  Orman Haftası kapsamında her öğrenci bir fidan olarak görülüp ağaçlandırma faaliyetleri gerçekleştirilmeli ve sürekliliğini sağlamak adına bakımları da sağlanmalıdır. Türk kültüründe ağaç ve orman son derece önemli bir yere sahiptir ve ağaca mistik bir anlam yüklenmiştir. Bu geleneksel inanışlar gençlere aktarılmalıdır. Bu konuda faydalı olması açısından Türk Kültüründe Ağaç  adlı makalemize de göz atabilirsiniz.

Önemli günler ve haftalar arasında kabul edilen Orman Haftası 21-26 Mart tarihlerinde özellikle de medya desteğiyle ülkece bayram havası içerisinde kutlanmalıdır. Çeşitli etkinlikler düzenleyerek ormanın değeri, ağaçların önemi kavratılmalıdır.

“Ormanı bekçi değil, sevgi korur.” sözü her insanın yüreğine dokunmalıdır. Geleceğimizin kararmaması, doğal dengenin bozulmaması, yaşanılabilir bir ülke edinilmesi ve Dünya’nın geleceğimiz olan çocuklarımıza daha düzgün bırakılması için azami gayret göstermeli, ormanlarımızı korumalıyız.

Orman yangınları nedeniyle ve her yıl ülkemizde binlerce hektar alan kül olup ciğerlerimiz yanmaktadır. Orman yangınlarına neden olan onlarca sebep vardır. İhmal ve dikkatsizlik nedeniyle çıkan orman yangınları, ormanda ateş yakmak, yakılan ateşi söndürmeden bırakmak, sigara izmaritini ormana atmak, yıldırım düşmesi, rant sağlamak adına orman alanlarını bilinçli yakmak, bu nedenlerden birkaçıdır. Orman yangınlarının orman alanlarına verdiği zararın yanı sıra Tarım ilaçlarının (Pestisitler) Ormanlara verdiği Zararlar da son derece dikkate değerdir. Bu konudaki yazımız önemli ve hassas bilgiler içermektedir.

Öztürk Kontraplak olarak işletmeciliğin yanında geleceğimize değer veriyoruz Çevremizi ve doğamızı olan sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve bu bilinçle siz değerli müşterilerimize hizmet etmekten onur duyuyoruz.

Ağaç - İnsan İlşkisinin Tarihsel Kökeni

İnsanoğlu için ağaç, zaman zaman barınak,  zaman zaman da meyvesi ile beslendiği önemli bir kaynak haline gelmiştir. Bu ilişki zamanla barınma ve beslenmenin dışında mistik bir saygı ve hayranlığa dönüşmüştür. Bu saygının sonunda ilk yaratılan canlının ağaç olduğu düşüncesi hâkim olmaya başlamış ve Türk kültüründe “Ağaç kültü”  oluşmuştur. (Kült: Doğrudan tapınılan ya da tapınılmasa da mistik inançlardan ötürü aşırı ilgi gören nesnelere karşı uygulanan dinsel ritüellerin genel ifadesidir.)

“Hayat ağacı” kavramı Türk mitolojisinde Dünyanın tam ortasından yükselen, kökleri yer altına inen, dalları dünya dağının zirvesine yükselen ağaç olarak tanımlanır. Türk kültüründe; şaman ayinlerinde, doğum, düğün ve bayramlarda önemli bir unsur olarak ağaç vardır.  Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Osman Gazi’nin uykusuna girip, hâkimiyetinin dört bir yanı saracağını bildirenin de ağaç olduğu rivayet edilir. Bu nedenle de Osmanlı Devleti çınar ağacına benzetilir. Benzetilmesinin bir diğer sebebi de ulu ve görkemli bir yapıya sahip olmasındandır. İslamiyet öncesi dönemde Türklerde kutsal olduğuna inanılan ağaçlardan olan elma ve nar ağacı, doğurganlığın ve bereketin sembolü sayılmışlardır.

 

Eski Türklerde Ağaç

Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar Türk toplulukları arasında kutsal ağaç ve ağaç kültü çerçevesinde “Ağaç Evliya”  tabiri de görülmektedir. Çam ağacı her mevsim yeşil kalma özelliği dolayısıyla kutsal sayılmıştır. Ağaca yüklenen mitolojik anlamlar farklı ağaç çeşitleriyle de karşımıza çıkmaktadır. Kayın ağacı, Çam, Servi, Huş ağacı bunlardan birkaçıdır. Eski Türklerde yaygın olan inanışlardan bir tanesi de, ağaçtan türediklerine inanmalarıdır. Günümüzde ise çocukların anne- babalarına ben nasıl doğdum sorusuna karşılık “Ağaç kökünde bukduk seni” gibi açıklamalar bu bağlamda araştırılmaya değerdir. Eski Türk toplulukları içinde önemli bir yer teşkil eden ve geçimlerini ağaçla sağlayan Tahtacılar, ağaca yükledikleri anlam gereği Muharrem ayında kesinlikle ağaç kesmemektedirler. Ladin, Köknar ve Ardıç ağacını kutsal kabul ederler ve yeni bir işe başlayacakları zaman ağaca dua ettikleri ve ondan medet umdukları yapılan araştırmalarla sabittir. Yörüklerde ise karadut, çınar ve katran ağacı kutsal kabul edilmektedir. Günümüzde de milletimiz açısından ağaçların kutsiyeti aynı şekilde devam etmektedir. Özellikle mezarlıktaki ağaçların hiçbir şekilde kesilmemesi bundandır. Mezarlıklardaki ağaçlar yüzyıllık, asırlık çınarlar veya ulu ağaçlardan çoğunlukla da meşeden oluşur. Buna rağmen, yakacak olarak kullanılamaz ve kesilmesi uğursuzluk sayılır. 

Mevsimden mevsime kendini yenilemesi dolayısıyla ağaç, Türk toplulukları arasında hayatın ve sonsuzluğun göstergesi olarak görülmüştür. “Türk ,evinden önce bahçesini yapar, ağaç diker; Fransız ise yapı için ağaçları keser!” (Le Corbusier 1887-1965) sözü Türklerde ağaç sevgisi ve ağaca verdikleri önemi açıklamaktadır. “Yaş kesen baş keser.” atasözümüz de bunun diğer bir örneğidir.

 

Ağaçlar Oksijen Ve Geçim Kaynağıdır

Ağaçların mitolojik güçlerini ve şifalarını bilmek, yeryüzündeki varlıklarıyla tüm canlılara sağladıkları yararlarını tam anlamıyla idrak etmek sonrasında ağaç kesmek şöyle dursun, ağaca en ufak bir zarar bile verilemez.Huzur veren dinlendiren ormanın bir parçası olan ağaçlar oksijen kaynağı ve geçim kaynağıdır. Özellikle son yıllarda artan betonarme evlere karşın ağaç evler sadece kırsal alanlarda değil, sahilde, yaylada kulüp binalarında ve tatil mekânlarında modüler ya da prefabrik olarak inşa edilmektedir. Mobiyalarımızın ham maddesi olan ağaç, evlerimizde kullandığımız kaşık kepçelerden tutun da tabaklarımıza kadar kültürümüzün bir parçası olarak mutfaklarımızda yerini almıştır. Bahçesinde onlarca çeşit meyve ağacı yetiştiren bir bahçıvanın yetiştirdikleri ağaçlardan, tabiri caizse, kurdun ve kuşun faydalanması onun mutluluğunun en büyük nedenlerindendir.

Evlerimizde kullandığımız mobilyalarımızda dikkat ettiğimiz hususların başında özellikle dayanıklı olması gelmektedir. Mobilya üretiminde en kaliteli ağaç seçilerek üretim yapılmaktadır. Ülkemizde yetişen ağaçların mobilya üretimine uygun olması üretim maliyetlerini de etkilemektedir.  Klasik mobilyada aranan özelliklerin başında gelen ağacın kolay cila tutması, kullanım ömrünün fazla olması ve suya dayanıklılığı gibi hususlar ülkemiz imkânlarıyla kolaylıkla karşılanabilmektedir. Bu sayede ithal ederek yüksek maliyetlere girilmeden mobilya üretimi yapılabilmesi mümkün olmaktadır. Çam ağacı ve ceviz ağacı, özellikle klasik mobilyada tercih edilen ağaçlardandır. Ceviz ağacı, özellikle ince oymacılığa elverişli yapısı ve böceklenmemesi sebebiyle de tercih sebebidir. Türk sanatı kadar mobilyacılık zanaatında da, dünyada görülmeye değer eserler mevcuttur.

 

Bilinçsiz Orman Tüketimine Hayır Diyelim!!!

Mobilya sektörü ve diğer orman ürünlerinin kullanıldığı alanlarda bilinçsiz ağaç kesimi nedeniyle her yıl milyonlarca ağacın kesilmektedir. Bu husus aslında ekonomimize kısa süreli gelir getirmesine karşın, uzun yıllar yetişmesi mümkün olmayan ağaçların da yok olması anlamına gelmektedir.

Dünya değişiyor, bilim geliştikçe teknoloji artıyor. Yeni kullanım alanları ve tüketim sahaları da gelişiyor. Ormanlarımıızı bilinçsizce tüketmek yerine alternatiflerine yönelmek gerekmektedir. Hem bizim için hem de geleceğimiz olan yavrularımıza daha yeşil bir alan ve yaşanılacak bir dünya bırakmak adına, ağacın ham hali olan bambu adı verilen ürünler kullanılmalıdır. Kullanım ömrü bittiğinde de endüstriyel atık olmayan dönüşümü yine doğada çözümlenen bu ürün dünyanın da ilgisini çekmektedir. Alternatif tüketim alanları adına Türkiye’de Plywood Üretimi adlı yazımızı da inceleyebilirsiniz. Çevreye duyarlı ürünlerin yanı sıra çevre bilincini, ağaç ve doğa sevgisini benimseyen Öztürk Kontrplak olarak kültürümüzün geçmişten günümüze önemli bir öğesi olan ağacı yaşamımızın bir parçası olarak görüyoruz ve değer veriyoruz. Çevre dostu uygulamalarla dikkat çekiyor ve sosyal sorumluluk projelerine gereken hassasiyeti her daim gösteriyoruz. Bilinçli tüketim ve bilinçli tüketicilerimize hizmet etmekten dolayı gurur duyuyoruz ve yatırımlarımızı her geçen yıl arttırarak devam ettiriyoruz. İnternet sitemiz www.ozturkkontrplak.com takip ederek işlerimiz ve hassasiyetlerimiz hakkında daha detaylı bilgilere erişebilirsiniz.
Medeniyetlerin gelişmişlik seviyesini gösteren en temel gösterge tabiata olan davranış biçimleridir. Bugün tarihte kadim medeniyet olarak geçen tüm büyük kavimler, içinde yaşadıkları çevre ile tamamen barışık bir halde yaşamışlardır. Roma İmparatorluğu, Yunan Şehir Devletleri, Mısır ve son olarak Osmanlı Devleti, bu teoremi destekler bir kültür geliştirmişlerdir.

Göçebe bir toplum olan Türkmenlerin hayatları üzerinde en önemli etkiye sahip obje her zaman orman olmuştur. Orman, Türk Devletlerinde, hem göçerliğin vermiş olduğu anlayışla bir hayat kaynağıdır, hem de toplumun dini inanışları gereği bir saygı abidesine dönüşmüştür. Osmanlı Devleti’ni oluşturan göçmen Türkmenlerin eski dini olan Şamanizm’den kaynaklanan ağaca saygı özellikle kayın ağacına karşı olan saygı tüm ağaç türlerini kapsayıcı olmuştur. Şamanizm’de kutsal olarak kabul edilen ve hayatın başlangıcı ve devamının kaynağı olduğu kabul edilen Kayın veya Meşe ağaçları tüm kültürü etkilemiştir. Hatta kendisine değer atfedilen ağaçlara çaput bağlama ile onlardan medet isteme bu saygının bir sembolüdür.

Türklerdeki ağaca olan saygı benzer şekilde soyun devamı şeklinde olan aile birlikteliğinde de görülür. Evlilik bağı ile kurulan yeni akrabalıklara Kayın ağacından geldiği düşünülen bir saygı ile Kayın –  anne veya Kayın – Baba ya da Kayın – Birader denmesinin sebebi bu ağaca olan saygıdan kaynaklanır.

Ağaç, Türkmen kültüründe oldukça önemlidir çünkü ağaçların oluşturduğu orman onlar için bir hayat kaynağıdır. Göçer bir kültür yapısına sahip olan Türkmenler bu kültürün en belli başlı göstergesi olan avcı toplayıcı bir kültür geliştirmişlerdir. Bu tür kültürlerin hayat bulabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyulan en iyi coğrafya, orman arazilerdir. Eğer bir beldede orman varsa orada hayat da vardır. Ve eğer hayat varsa geniş ailelerin beslenmesine yetecek av ve toplayacak yiyecek de kolayca temin edilebilir. Orman, bu besleyicilik yönü sebebi ile tüm paganist dinlerde kutsaldır. Pek tabi ki paganizmin bir başka şekli olan Şamanizm’de de ağaç ve orman kutsanmış ve ona uygun bir şekilde davranılmıştır.

 

İslamiyet’in Ormana Verdiği Değer

Türkmenlerin İslamiyet’i seçmelerinden sonra da bu saygı değişmemiştir. Çünkü semavi bir din olan İslamiyet’te canlıya saygı esastır. “Yaratılanı severim, yaratandan ötürü” ilkesi sebebiyle ağaca ve ormana çok büyük saygı göstermiştir. Bu saygı hem İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav) dönemindeki davranışlarında hem de ondan sonra bayrağı devralan devletlerde aynı şekilde devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin en önemli şahsiyetlerinden birisi olan Fatih Sultan Mehmed “yaş kesenin başını keserim” fermanını çıkartarak bunu yıllarca uygulamıştır. Bu hassasiyet ormana gösterilen saygının en somut örneklerinden birisi olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır.

Bir Silah Kaynağı Olarak Orman

Osmanlı Devleti’nde ağaca ve ormana olan saygının sebebi sadece dini bir sebebe dayanmamaktadır. Orman, Osmanlı Devleti’nin ayakta kalmasının en önemli sebebi olan donanmanın da temel kaynağıdır. Özellikle Kastamonu bölgesinde bulunan ormanların kalitesi, denizcilik için en uygun ve kaliteli kereste üretiminin de ana kaynağıdır. Osmanlı Devleti, deniz gücünün ana kaynağını oluşturan bu ormanlara özel bir önem vermiş ve mümkün olduğu kadar onu korumaya çalışmıştır. Bu kadar önem verilmesine ve kıymetli olmasına rağmen ormanlar, Osmanlı Devleti döneminde bile zarar görmüştür. Günümüzde ormanların zarar görmesinin ardında ekonomik çıkar hırsı veya tabiata olan saygısızlık yatarken, o dönemde ormanların zarar görmesinin sebebi daha çok askeri sebeplerden kaynaklanmıştır. Osmanlı Devleti’nin hasımları, Osmanlı Donanması ile başa çıkabilmek için donanmayı var eden ana kaynağı, yani ormanları kurutmayı tercih etmişlerdir. Bu sebeple savaşlar esnasında, birçok orman bölgesi, orman yangını yüzünden tahrip edilmiştir. Bu düşmanlık sebebiyle daha o zamanlarda bile ekonomik değere sahip Osmanlı Ormanları suikastlara veya sabotajlara maruz kalmıştır. Osmanlı Devleti de çıkarttığı fermanlar ve uygulama yöntemleri ile bu tahribata karşı koymaya çalışmış ve ormanlarını geliştirmek yönünde çözümlere odaklanmıştır. Her ne kadar Osmanlı Devleti döneminde tahribat veya orman yangını olsa da o zamanki zararlıların bugün var olanlarla kıyaslanması pek de mümkün değildir. Bu konuda daha detaylı bilgi için Tarım İlaçlarının (Pestisit) Ormanlara Verdiği Zarar konulu makale incelenebilir. 

Osmanlı döneminde ormanlar, toplumun en önemli gelir ve geçimini oluşturduğundan ve dolayısıyla ekonomik bir değere sahip bulunduğundan, günümüze oranla çok daha fazla itibar görmüştür. Kültürün ihtiyaç duyduğu ana hammadde olarak ormanlar, henüz petrol ürünleri ve metal işleme bu günkü kadar yaygın olmadığından, ana üretim malzemesini teşkil eder. Dülgerlik ve marangozluk mesleğinin ihtiyaç duyduğu kaliteli ağaçların temin edilmesi için yüksek kalitede ormana ihtiyaç duyulur. Bu sebeple Osmanlı Devleti de yüksek kaliteli ağaçların teminine imkân veren ormanlık alanların korunmasını sağlamıştır.

 

Yok Olan Orman Hazinesi

Ancak bu kadar korunmalarına rağmen Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde belirttiği orman örtüsü, Anadolu’nun steplerinden silinip gitmiştir. Edirne’den Kars’a kadar olan alanda bir sincabın yere inmeden gitmesine imkân veren ormanlar, maalesef yok edilmiştir. Bu tahribatın en önemli unsurlarından birisi de savaşlar olmuştur. Savaşlar sebebiyle orman örtüsü tahrip edilmiştir. Diğer bir tahribat unsuru da yaşanan kıtlıklardan kaynaklanmıştır. Kıtlıklar sebebiyle insanlar, temel ısınma ve yiyecek ihtiyaçlarını kontrolsüz bir şekilde ormanlardan sömürmüşlerdir. Tüm aşırı ve kontrolsüz sömürme ile eskinin yerine yeniyi ikame edememe neticesinde Osmanlı Devleti’ne hayat veren ormanların çok büyük bir bölümü kaybedilmiştir. Ormanların kaybedilmesi, sadece ağaç kaybı anlamına gelmez. Bir bölgede ormanlar yok olursa o ormana hayat veren toprak da yok olur ve geri dönüşümü artık imkansız bir hale gelir. Bununla birlikte, şu husus rahatlıkla belirtilmelidir ki bütün bir insanlık tarihi boyunca insanoğlunun ormanlara verdiği zararın çok daha fazlası bu yüzyılda meydana gelmiştir. 

Bugünün insanı, teknolojik olarak geçmişte yaşayan dedelerinden çok çok ilerde olmasına rağmen kültürel gelişmişlik göstergeleri açısından onların çok gerisinde kalmıştır. Atalarının çevreyle olan dostane yaşam tarzı ve karşılıklı faydalanmaya yönelik hayatları, günümüz yaşam tarzından çok uzaktır. Sahip olduğumuz bu çevreye ve ormana duyarsız hayat tarzının bedeli, maalesef çok ağır bir şekilde ödenecek gibi gözükmektedir.

Öztürk Kontrplak olarak çevre bilinci ile hareket ettik ve etmeye devam ediyoruz. Doğa dostu ürünler kullanmaya olan azmimiz sizlerin de desteğiyle sürecektir. Web sitemizde yer alan nitelikli kontrplak çeşitleri ve plywood çeşitleri de dahil tüm işlenen orman ürünlerimizle ilgili bilgi almak için bizi bu +90 (216) 452 77 32 numaradan arayın hemen destek verelim. En uygun ve çevre dostu çözümleri sizlere biz sunalım.


Tüm Hakları Saklıdır
Copyright © 2024

Web Tasarım Şirketi İstanbul